Melbourne'de Hava

5 Mart 2014 Çarşamba

Yazı 4 - Avustralya'ya İlk Yolculuk

Aşağıdaki yazıyı Ekim 2004’te Avustralya’ya yaptığımız ilk seyahat sonrası Türkiye’ye dönüşümüzde o zaman ve hala üye olduğum avustralyayagidiyorum@yahoogroups.com mail grubuna o zamanki duygu ve düşüncelerimi sıcak sıcak yazmiştim. Güzel yansıtması açısından o mailde yazdıklarıma fazla dokunmadan aşağıda ekliyorum;

**2004’teki mailimin başlangıcı**


10 Ekim 2004 Pazar: İstanbul

Çok heyecanlı ve önümüzdeki uzun yolculuğun ve sonundaki bilinmezliklerin verdiği bir o kadarda gerginlik ile evimizden Atatürk Havalimanı na doğru yola çıktık. Geldiğimizde ilgili check-in kontuarını bulup Malezya Havayolları (Malaysia Airlines) ile yapacağımız yolculuk için bagajlarımızı verdik. Bagaj hakkımız kişi başı 20 KG idi bizim toplam yükümüz 60 KG'a yakın olmasına rağmen görevlilier hiç bir ses çıkarmadılar. Sorunsuz bir şekilde uçağa bindik.

Uçakta yolculuk uzun ve yorucu. Otur otur otur insanın bir takım yerleri uyuşmaya, orası burası ağrımaya başlıyor. İstanbul'dan kalktıktan sonra hevesle aşağıları seyrediyorsunuz, ama ilk 1-2 saatten sonra yavaş yavaş pencereden bakmaktan sıkılıyorsunuz, sonra önünüzdeki ekranla meşgul oluyorsunuz olmuyor, koridorda yürüyüş yapıyorsunuz dakikalar zor geçiyor.

Uçakta oldukça sık bir şekilde ikram yapıyorlar (Malezya Havayolları en azından o zaman o şekildeydi ve daha sonra yaptığımız başka bir yolculukta ise kendilerinden hiç memnun olmadık diyebilirim). Bol portakal suyu, tuzlu fıstık, alkollü içecekler, su, saate uygun olarak yemek ya da kahvaltı, çay kahve... sürekli ikram var. O bakımdan o uçuşumuzdan gayet memnun kaldık, yorucu olmasının haricinde.


11 Ekim 2004 Pazartesi: Kuala Lumpur

Sabah saatlerinde Kuala Lumpur Uluslar Arası Havaalanına (KLIA) vardık. Yol 10 saat 45 Dakika sürdü. Havaalanı şehirden 75 KM uzak. Taksi ile otelimize transfer olduk 2-3 saat uyuduktan sonra şehri gezdik. Biz yorucu olacağını düşünerekten 1 gün fazladan stop-over yaptık Kuala Lumpur'da. Bunu da Avustralya'ya giderken acelesi olmayan herkese tavsiye ederim. Kuala Lumpur - Avustralya kısmına daha dinç bir şekilde devam edebiliyorsunuz. Türkiye - Avustralya yolu içinde bence en mantıklı aktarma noktası ya Kuala Lumpur ya da Singapur. Bu açıdan benim tavsiyem ya Malezya Havayolları, ya da Singapur Havayolları. Malezya daha ucuzu... (Burada güncel not – Malezya ve Singapur Havayolları arasından Singapur’u tek geçerim)

Kuala Lumpur ekvatora çok yakın, ve tropikal bölgede bulunduğu için acaip nemli bir yer. Ben hayatımda böyle bir nem görmedim. Klimasız bir ortama çıktığınızda t-shirtiniz hemen üzerinize yapışıyor, body haline geliyor. Orada yaşayan insanların solungaçlarının gelişmiş olması gerekir diye düşünüyorum.


12 Ekim 2004 Kuala Lumpur’dan Melbourne'e Yolculuk:

Yolculuğun bu kısmı daha kısa olanı. 7 - 7,5 saat sürüyor uçağın uçtuğu yükseklikteki hava akımlarına bağlı olarak. Aynı şekilde ikrama boğuyorlar. Memnuniyet verici.

Melbourne'e yaklaştıkça heyecanımız arttı ve nihayet 12 Ekim 2004 Salı akşam 19:30 civarlarında Melbourne'e indik ve havalanında gümrük bölümüne doğru devam ettik. Other Nationalities bölümünde süper bir kuyruk vardı ve yaklaşık 30 dakika bekledik. En sonunda pasaportumuza ‘Arrived’ damgası vuruldu ve oturum vizelerimiz geçerli hale gelmiş olmuş oldu. Artık 5 yıllığına Avustralya'ya giriş, yaşama hakkımızı almıştık. Vizelerimizin geçerliligi 5 sene olarak verildi ama bu sürenin sonunda eğer hala Avustralya vatandaşlığına geçmemiş iseniz vizenizi yeniliyorlardı otomatik olarak (şu anki şartları bilmiyorum).

Havalimanından, Melbourne'ün St. Kilda denilen bölgesinde, daha önceden rezervasyon yaptığımız motele transfer olduk. Motel, Fitzroy street denilen İstanbul'un Bağdat caddesi tarzı(minyatür olanı) bir caddedeydi ve gürültü vardı. Ertesi gün otelimizi değiştirdik.

Melbourne bence çok güzel bir şehir. Genelde havası kötü diye bir kanı var ama biz oradayken nedense havasından hiç bir şekilde rahatsız olmadım. Yağmur da yağdı hava kapalı da oldu ama yinede güzeldi. Nem ve temizlik olarak güzel bir dengesi vardı ve rahattı.

Şehir dikine değil genişlemesine dağılmış bir şehir. çok geniş alana yayılmış. Evler çoğunlukla müstakil ve genelde bahçeli.

Her taraf park dolu ve parklarda bizim burda bildiğimiz tarz değil. Devasa alanlara yayılmış. Şehir şehircilik açısından Grid düzene göre yapıldığı için adres bulmak, araba ile seyahat etmek çok kolay oluyor, bir de elinizde Melway(aşırı detaylı bir şehir haritası) olduktan sonra hiç sorun değil. Biz bir araba kiraladık. Trafik soldan, direksiyon sağda. Arabayı genelde eşim kullandı bende yan koltukta Melway'den yol tarifi yaptım.

Araba ile şehrin altını üstüne getirdik. Şehir yetmedi, Penguin Island denilen ve penguenlerin akşam üzeri toplu halde karaya çıktıkları adaya gittik, Geelong denilen şehirden uzak 150-200 bin nüfuslu bir şehre gittik. Şehir dışındaki yerler Türkiye'den hiçbir farkı yok, çorak arazi. Otluklar, otlayan hayvanlar... Sadece şehirlerin/kasabaların içi buraya göre çok düzgün. Türkiye'deki şehirlerle kıyaslama bile yapılamaz. Bir hakim düzenin ve uyulan kuralların olduğunu hissediyorsunuz.

Gelelim olayın işle ilgili kısmına...

Ben 12 Ekimde Melbourne'e vardığımızdan itibaren çok yoğun bir şekilde iş başvurusu yaptım internetten sırf denemek için. Ama bunları yaparken hiç bir şekilde bu kadar kısa bir sürede(normal şartlarda 21 Ekimde dönecektik Türkiye’ye) iş olabileceği şeklinde bir umudum yoktu. Başvurularda Turkcell numaramı verdiğimde aramıyorlardı. Bende gittim hazırkart tarzı pre-paid bir kart aldım ve bu Avustralya’ya ait numarayı kullanarak CV göndermeye başladım, Turkcell'imi kapattım ve bu numaramı kullandım ve telefonlar gelmeye başladı. Akşam 10-15 yere CV gönderiyorum sabah en az 5 yerden arıyorlar görüşüyoruz. İlk günlerde aradıklarında biraz gak guk yapıyordum ve sonra alışmaya başladım. İş olmayacağını bile bile sırf bari telefonda ya da olursa yüz yüze İngilizce iş görüşme tecrübem artsın diye başvurmaya devam ettim. Görüşmeler iyi geçmeye başlayınca belki bir ihtimal iş olabileceği umudu doğmaya başlamıştı artık. Bunun üzerine son 2-3 günümüzde ben Sydney'deki işlerede başvurmaya başladım.

19 Ekim 2004 Salı günü akşam 17:00 civarları arabayla turlarken Sydney'den başvurduğum bir işle ilgili bir telefon geldi aracı acentadan (Recruitment Agent). Onu atlattık. Ertesi sabah sonucunu mail olarak gönderdiler bana 20 Ekim çarşamba sabahı saat 8:30 da seni arayacaklar diye asıl Client firmadan. İş kontratlı bir işti. 8 hafta ve 4 gün şeklinde. 25 Ekimde başlayıp 24 Aralıkta bitiyordu tam Christmas öncesi. Client'la olan görüşmem yaklaşık 30 dakika sürdü telefonda. Görüşme iyi geçmişti. Kapattık.(bu görüşmeye ait ince bir nokta olabilir. Ben diğer görüşmelerde hiç sormamıştım ama bunda sorasım geldi, işi almam durumunda klasik bir günde ne yapıyor olacağım??? Belki bu soru anahtar olmuş olabilir. Bu arada bu görüşmeden sonra benim acenta firmayı arayıp nasıl geçtiğine dair bilgi vermem gerekiyordu ama bir türlü arayamadım zaman bulupta. Çarşamba öğleden sonra 16:30 civarlarında bir telefon geldi acentadan. Ben zannettim ki görüşme nasıl geçti diye soracak. İşte ben arayamadım da, kusura bakmayında. Adam bekledi bekledi ‘it's OK’ diyerek ben en sonunda özürlerimi bitirdim ve adam durdu durdu bağırmaya başladı ‘Congratulations. They have decided to offer the job to you...’ ben telefonda şok halindeyim. Nasıl olur, şaka yapmayın filan. Yoo olay gerçek. İş Sydney'de.. 2 aylık... Parası güzel gelmişti o zaman... Ne olduğumu şaşırdım. Tamam dedim yarın sabaha kadar düşünebilir miyim? Ok dedi. Perşembe günü Türkiye'ye dönecekken, böyle bir teklif... Çarşamba gecesi resmen uyuyamadık. Nasıl olur, 2 ayın sonunda ne olur, ya uzun süre iş bulamazsak, finansal kaynaklarımızda tükenirse(biz finansal açıdan çok uzun süre işsiz kalmaya hazır değildik maalesef) ne yaparız diye... Çarşamba gece yatarken gergin bir şekilde kararımızı vermiştik Türkiye'ye dönüyorduk. Perşembe sabah oldu. Kararımız değişti :)) Kalmaya karar verdik. Acenta otelimize kontratı fax'ladı. kontratı okuduk, bir maddeye kafamız takıldı. Eğer bizim anladığımız şekildeyse kabul etmeyeceğiz Türkiye'ye döneceğiz, yok eğer yanlış anladıysak kabul edeceğiz ve Sydney'e geçeceğiz diye... Acentayı arıyorum. Saat 12:00 civarı...Saat 15:00 de Türkiye'ye dönmek üzere Kuala Lumpur’a uçağımız kalkıyor... Adam tabi yerinde yok öğlen yemeği vakti tam... Mesaj bıraktım böyle böyle diye beni arar mısınız diye...

Bu arada otelden de check-out yaptık. Taksi'de havalimanına doğru yolda ve Türkiye'ye gidiyoruz diye. Taksi'de giderken adam(acenta) aradı ve konuştuk. Kontrattaki madde bizim anladığımız gibi değilmiş, pis bir durum yokmuş. Hayde tekrar Sydney'e gidiyoruz !!!

Kuala Lumpur uçağımızın check-in işlemlerinin bitmesine 5 dakika kala uçuşumuzu telefonla iptal ettik, daha sonra kullanılmak üzere. Ordan iç hatlar terminaline geçip Sydney'e biletimizi aldık. Ve kalan kısıtlı sürede havalimanındaki Web Point'lerden Sydney'de bir otel bulup rezervasyon yaptık, ve araba kiralama rezervasyonu yaptık. Bu arada kontratımı imzalayıpta havaalanından acentaya fax’ladım. Yine son anlarda uçağımıza bindik ve Sydney'e doğru yola çıktık.


Sydney:

Sydney, açıkçası benim hayallerimdeki Avustralya gibi çıkmadı ne yazık ki. Melbourne öyleydi ama Sydney değil. Ben İstanbul'dan bir farkını göremedim şahsen(kişisel fikrim). Havaalanından Sydway tarzı bir kitap aldık. Haritadan bakıyoruz ama Melbourne gibi değil. Elimizde harita olmasına rağmen otelimizi yaklaşık 2 saatte bulabildik. Şehir çok karışık. CBD gökdelen dolu. Aslında o tarz şehir yapısını sevenler için güzel bir yer olabilir tabiikide. Otelimize yerleştik. Sydney'de daha önceden tanıdıklarımıza filan haber verdik geldik diye. Ben Avustralya'ya İstanbul'daki işimden 2 haftalık izin alıp gitmiştim. Çünkü finansal olarak çok hazır durumda değildik temelli gitmek için. Perşembe gece 23:00 civarı (Turkiye'de 16:00) işyerimi aradım, ve müdürüm ne yazık ki işlerimi devretmem için en azından 2 haftalığına Türkiye'ye dönmem gerektiğini aksi taktirde şirketle ilişkimi kesemeyeceklerini söyledi. Hayda... Yine şok bir durum. üzgün ve de gergin durumda tekrar bir durum değerlendirmesi yaptık... Türkiye'ye gelmesemde istifamı fax ile göndersem kimse birşey yapamaz diye düşündüm ama ben kimseyle kırık ayrılmak istemiyordum; sonuçta müdürüm olsun iş arkadaşlarım olsun sevdiğim insanlardı. Ve durumu mail ile acentaya bildirdim gece. Ve de iyi niyetimizi belirtmek için Sydney'e geldiğimizi yazdım ve otel odamızın direct telefon numarasını verdim.

Sabah 8:30 da telefon... Acenta arıyor.. Böye bir durumda bile adamlar yinede telefonu günaydın, nasılsınız diye açıyorlar... Konuştuk konuştuk... Durum kötü... Adam böyle bir durumda olaya Sydney’in başkenti olduğu New South Wales eyaleti mahkemelerinin bakması lazım. Normal şartlar halinde benim olayı mahkemeye taşımam lazım dedi. Ama bir şekilde 2-3 haftalığına Türkiye'ye gitmesi gerekiyor özel sebeplerden dolayı şeklinde başlangıç tarihini ertelemeye çalışacağız dedi. Benden cevap bekleyin dedi... Cuma günü Sydney'de bekle bekle cevap gelmiyor... Koca gün nasıl geçti anlatamam... Mahkeme olayı olursa New South Wales'te suçlu hale geleceğim, öbür türlü Türkiye'de suçlu duruma düşeceğim, insanlarla kırılacağım.

Cuma günü akşam 17:15 de adamı aradım artık mesai saati bitti bitecek, Client ile görüşemedim dedi. Benim şu an sana diyebileceğim tekşey Türkiye'ye geri dönmen ve de benden pazartesi Client ile konuşmama göre gelişmelerin nasıl olacağını beklemen dedi.

Sonra bir şekilde biletlerimizi ayarladık(burasıda ayrı bir macera oldu). 23 Ekim 2004 Cumartesi günü Sydney'den Melbourne'e geçtik ve 15:00 uçağında Melbourne'den Kuala Lumpur'a doğru yola çıktık ve Pazar günü İstanbul'a vardık.

Pazar akşam maillerime baktım adamdan(acenta) cevap yok. Pazartesi sabahleyin şirketimde nasıl bir tavır almam gerektiği konusunda mutlaka gelişmeleri bilmem gerekiyordu. Sabah erken kalkıpta mail attım adama. Sonuçta Client o pazartesi başlayacak adama ihtiyaç duyduğundan ve işin 8 hafta olmasından dolayı 3 hafta sonra başlamamı kabul edemeyeceğinden kontratımı iptal etmişler. Dolayısı ile İstanbul'da yaşamaya devam! oldu bu ilk Avustralya seyahatimizin sonucu.

Bu kadar Avustralya macerasından sonra şunu diyebilirim, finansal olarak daha hazır duruma gelipte burdaki işten yasal olarak bağı kopartıp, tası tarağı topladığımızda gitmek istediğimiz yerin Melbourne olduğuna karar verdik. şahsi kanaatim kesinlikle daha yaşanılabilir bir şehir olduğu yönünde Sydney’e göre.
Aldığım bu iş teklifi bana Avustralya'ya giriş yapmamın 8. günü geldi. Gayet hızlı bir gelişme idi o zaman için. Ancak o işe başlayamamış oldum ve dolayısıyla Sydney’e de yerleşememiş olduk.


2004 yilinda yaptigimiz bu Avustralya seyahatından bir takım izlenimler...

Benzin: Melbourne'de 102-106 cent arasında idi
Sydney'de 106-112 cent arası idi

Melbourne'den yüksek katlı bina sayısı çok az. Sydney'de çok daha fazla
Melbourne'de CBD Sydney CBD’ye göre çok küçük.

Melbourne'deki insanlar daha mutlu gözüküyorlar, daha güler yüzlüler. Sydney'dekiler İstanbul'daki gibi günlük telaşlarıyla daha meşguller ve daha asık suratlılar gibi geldiler.

Melbourne'ün yolları kesinlikle Sydney'dekilerden geniş ve düzgün.

Melbourne şehir içi yeşillik olarak Sydney'den daha iyi.

Melbourne'deki benim alanımdaki iş ilanı sayısı Sydney'in 1/3 ü civarında.

Avustralya'da şehir içi telefon görüşmesi limitsiz süre için 40 cent. istersen telefonu aç 10 saat görüş. Tabii aynı şey dial-up internet içinde geçerli. (evet 2004’te hala dial-up kullaniliyordu!)

Melbourne havaalanını İstanbul'daki gibi beklemeyin.Ben daha gelişmiş bir yer bekliyordum ama o kadar çıkmadı. Sydney'in ki biraz daha iyi Melbourne’den.

Sydney'de doğal olarak yaşayan kocaman papağanlardan gördük bir tane. Bir de çok rahatsız edici şekilde öten burdaki kargalara benzeyen ama çok daha büyük olan(sanırım kuzgun) bir kuş var. Sesi çok rahatsız edici. Melbourne'de şehirde gördüklerimiz buradakiyle hemen hemen aynı.

Yemek bakımından her iki şehirde de sorun olmadı ama kahvaltı zor. Bizim ağız tadımıza uygun en iyi kahvaltıyı biz ilginç ama McDonalds'ta bulduk. Kaşarlı domatesli tost ve çay… Onun dışında bizim kahvaltı kültürümüzden uzaklar.

Ev, oda yapısı olarak bizimkilerden farkı yok(klozet dışında tabii... musluk yok klozetlerde)

Bunların dışında şu an aklıma birşey gelmiyor... ama geldikçe yazarım...
şimdilik durumlar bu... çok uzun oldu... bu kadar yeterli...

Herkese mutlu günler dilerim....
**2004’teki mailimin sonu**

Daha önce belirttiğim gibi yukarıdaki yazı Ekim 2004’teki duygu ve düşüncelerimi ve gözlemlerimi içermekte. O seyahatimizden aklımda kalan en çarpıcı şeyler şunlar oldu;
Hava limanında bizi karşılayan bir akrabamızın arkadaşı olan bir abimiz bizi kalacağımız otele götürmeden once Melbourne Formula 1 yarışlarının yapıldığı Albert Park’ın orada turlatmıştı arabasıyla ve bir ara sigara içmek icin mola verdiğinde arabayı terkettiğimiz ve yürüyüşe başladığımız zaman farkettim ki arabayı kilitlemiyor. Sebebini sorduğumda burda kimse yeltenmez böyle şeylere, o kadar hırsızlık olayı filan yok demişti. İstanbul’da yaşayan insanlar olarak bize ilginç gelmisti o zaman. Biz İstanbul’da bırak arabayı terkettikten sonrayı, kendimiz arabanın içine bindiğimizde saniye geçmeden kapıları kilitleyen insanlardık sonuçta
Yine aynı akşam bahsettiğim abimizin(sagolsun) bize akşam yemeği ısmarladığı Fitzroy Street’te, belli bir şekilde dışarıda eğlenceden/yemekten dönen arkadaş gruplarından insanların ve özellikle bayanların ayakkabılarını çıkarmış ellerinde tutarak, yalın ayak gezdiklerini görünce biraz afallamıştık. Bunun da burada yetişenler arasında yerleşik bir kültür olduğunu sonradan öğrenmiş olduk
En büyük şaşkınlığı ise 8 gün içerisinde Avustralya’da bir işten kabul almış olmam ile yaşamıştık

Şimdilerde yukarıdaki gözlemlerimden, duygu ve düşüncelerimden bazıları tabii ki değişti. Bazıları da geçersiz hale geldi diyebiliriz. Bunlardan ilerideki yazılarımda bahsedeceğim.

Herkese güzel günler dilerim. Sağlıcakla kalın.